Ayna Afrika’dan ilginç görüntülerle ekrana geliyor bu hafta. Kamerun ve Gine Cumhuriyetini sizler için geziyoruz.
Hemen her Afrika ülkesinin kaderiyle aynı kadere sahip Kamerun. Geçmişinde yaşadığı sömürge döneminin sıkıntılarını hala atamamış üzerinden. Başkent Yaunde’deyiz. Tepeler üzerine kurulu başkent Yaunde. Hatta onun da 7 tepe üzerine kurulu olduğunu söylüyorlar. Başkent sokaklarında dolaşırken bir çok bayanın elbiselerinin üzerinde bazı fotoğrafların basıldığını görüyoruz. Bu Kamerun’da yaygın olarak yapılan bir şeymiş. Fotoğrafı taşınan kişi devlet başkanı ya da ölen bir yakınları olabiliyor.
Kamerun’da 206 farklı etnik grup yaşıyor. Resmi dillerin dışında da 200’ün üzerinde yerel dil konuşuluyor bu ülkede. Ayna olarak ekrana getireceğimiz festival bu renkli kültüre sahip ülkeye ait birçok rengi ekrana taşıyacak. Festivalde her kabile kendine has dansları sergiliyor.
Ayna olarak başkentte bir pazara düşüyor yolumuz bu kez. Kamerun usulü pastırmalar, sineklerin de uğrak yeri olsa da kasaplar, renkli tropikal meyveler, kurutulmuş deniz mahsulleri, seyyar ayakkabıcılar ve tabii bol miktarda insan var bu pazarda. Tropikal meyvelere alışık Kamerunlular için ülkemizde çok fazla tükettiğimiz elma, üzüm gibi meyveleri almak neredeyse hayal. Kimi yerlerde üzümün bile tane ile satıldığını öğreniyoruz.
Ayna bu kez Pigmeleri görüntülemek için rotasını Kribi şehrine çeviriyor. Yemyeşil manzaranın eşlik ettiği kara yolculuğunda maymun satıcılarıyla karşılaşıyor Ayna ekibi. Rastgele deyip ormana dalan bu satıcılar maymun yerine kimi zaman tavşan kimi zaman timsah ile dönüyorlarmış avdan. Bu hayvanların etleri Kamerunluların sofralarında yer buluyor kendine.
Sırada nehir yolculuğu var. Yolculukta bu kez yağmur ormanları ile beraberiz. Pigme köyüne varıyoruz. Yağmur ormanlarının ortasında tamamen ilkel bir hayat yaşıyor bu kısa boylu insanlar. Derme çatma evlerde yaşıyor, tıpkı atalarının yaptığı gibi kendi yaptıkları mızraklarla avlanıyorlar. Ve yine ataları gibi kendi yaptıkları müzik aletleri ile ritim tutuyorlar.
Kamerun’dan ayrılıp gündüzleri hiç elektriğin olmadığı, gazetelerin haftalık basıldığı, şebeke suyunun akmadığı, su ihtiyacının çoğunlukla kuyulardan karşılandığı bir ülkeye; Gine Cumhuriyet’ine geliyoruz.
Şehir merkezindeki evlerin çoğu barakalardan oluşuyor. Sahil şeridinin uzunluğu 320 km. Okyanusun hemen yanı başında bir başkent Konakri. Gine halkının çoğu köylerde ve kırsal alanlarda yaşıyor. Başkent Konakri ise ülkenin kültür ve ticaret merkezi.
Başkentin küçük bir bölümü hariç şehrin tamamına gündüz elektrik verilemiyor. Gece ise şehrin iki yakasına her gün dönüşümlü olarak veriliyor elektrik. Barajları olsa da arızalı olduğu için jeneratörlerle elektrik ihtiyacı gideriliyor.
Sağlık açısından da durum hiç iç açıcı değil bu ülkede. Doğan her bin çocuktan 134’ü ölüyor. Fransızlar bu ülkeden çekilirken geride sadece dillerini bırakmışlar. Ne kadar zor bir hayatları olsa da ritim ve dans onlar için vazgeçilmez. Yol kenarında tam tam yapan Gineliler yaptıkları tam tamlardan çıkan ritimle başlıyorlar dans etmeye.
Gine, yağmurdan en çok nasibini alan ve yeraltı suları açısından da en zengin Bati Afrika ülkelerinden birisi. Buna rağmen elektrik hidroelektrik santrallerden değil de jeneratörlerden elde ediliyor. Bu da aylık olarak 1 milyon dolar yakıt masrafı demek oluyor.
Ülkenin en iyi dans gruplarından biri Ayna’ya özel bir gösteri sunuyor. Bağımsızlılarını kazandıklarında yaptıkları bu dansla yaşadıkları sıkıntıları, sevinç ve kederlerini anlatıyorlar.